Bu gün e-belediye, e-devlet, e-yönetişim ve akıllı kentlerden bahsedilirken, özellikle yönetim bilgi sistemi tarafında oldukça çok yazılım (MIS) firması tarafından yönetim bilgi sistemi programlarının geliştirildiğini görmekteyiz. Bunlar oldukça yetenekli ve özellikle belediyelerin teknik olmayan birimlerinin neredeyse tüm iş süreçlerini otomize edecek yapıya kavuştukları görülmektedir. Yazılım teknolojilerindeki ve programlama dillerindeki hızlı gelişmeler de bu firmaların elini güçlendirmiş ve böylelikle oldukça yetenekli yazılımlar geliştirme olanakları bulmuşlardır. Henüz yerli örnekleri piyasada kullanılmaya başlanmamış olsa da yapay zekâ yazılımları dahi yazılmaya başlanmıştır. Oldukça sevindirici olan bu gelişmelere imza atan yazılım firmalarının sayısı yirminin üzerindedir. Bunların dışında sektöre yeni giren ve işe yeni başlayan küçük firmalar sayılmamışlardır.
Türkiye’de; Yönetim Bilgi sistemi (MIS) alanında 25 yılı aşkın bir zamandır çalışmalar ve yazılım geliştirmeler yapılmaktadır. İlk Yönetim bilgi sistemi uygulamaları 1984-1985 yıllarında emlak vergilerinin belediyelere devredilmesinden sonra başladı. İlk yıllarda geliştirilen yazılımlar sadece emlak vergilerinin tahsiline yönelikti. Bu karmaşık ve yoğun işlerin üstesinden gelen ve belediyelerde vergi tahsil süreçleri ve bu süreçlerin aldığı zamanlar bakımından oldukça rahatlama ve zaman tasarrufunun yanında hesaplarda doğruluk düzeyinin artması ve geçmiş işlemler ile kayıtlara ulaşımda kolaylık ve hız sağlamıştır. Belediyeler bu emlak vergisi tahsilat otomasyonlarının faydalarını gördükçe daha farklı işlerini de benzer sistemler ile yürütme arayışına girmiş ve vergi tahsil otomasyonu geliştiren firmalardan bu tür taleplerde bulunmuşlardır.
Bu talepler emlak vergisi tahsil otomasyonlarını (Yazılımlarını) geliştiren yazılım firmaları için yeni iş alanları ve yeni kazanç kapıları açılmasına neden olmuştur. Belediyelerin talepler arttıkça artmış ve zamanla bu firmalar sadece belediyelere çalışan özel yazılım firmaları haline gelmişlerdir. Tek müşterileri de belediyeler olmuştur. Diğer müşterilerini zamanla bırakmış ve sadece belediyelerin ihtiyaçlarına yönelik yazılım geliştirmeye yönelmişler ve bu alanda uzmanlaşmışlardır. Bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ve belediyelerde her masa başında çalışan personelin bilgisayarlaşması arttıkça iş süreçlerinin bilgisayar ortamına aktarılması ve otomize edilmesi talepleri de artmış ve zamanla bu eğilim bir zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu durum yönetim bilgi sistemi geliştiren yazılım firmaları için daha çok iş ve daha çok çalışma anlamına geliyordu. Bu talepleri karşılamaya çalışan MIS firmalarının personel yapılarındaki en büyük ve radikal değişim ar-ge departmanlarında olmuştur. Firmaların çoğu Türkiye’de ilk defa ar-ge kelimesi ile bu dönemde tanışmıştır.
Bu süreç büyük bir değişime neden olmuş ve MIS firmaları belediyelerden yazılım ve otomasyon talebi almak yerine artık belediyelere kendileri proje geliştirip kendileri teklif götürür oldular. Önce belediyelerin iş süreçleri inceleniyor ve bunlar ilgilerine göre gruplandırılıyordu. Sonrasında ise bu süreçleri otomize edecek yazılımlar geliştiriliyor, bilgisayar ortamında hazırlanan sanal senaryolar ile test ediliyor ve hedeflenen performans elde edilince de bu otomasyon sistemleri belediyelere teklif edilip pazarlanmaya çalışılıyordu. Yazılım alanındaki bu hızlı gelişme donanım üreticilerini de tetikliyor ve gelişmeye ayak uydurmaları için itekliyordu. Çünkü hızla gelişen yazılımlar daha çok işi otomize edip bilgisayar ortamına aktarıyordu. Bu durum mevcut bilgisayar donanımlarının performansları yetersiz kalıyor ve bilgisayarlardan daha fazla performans beklenmesine neden oluyordu.
Donanım üreticilerini dürten ve tetikleyen daha önemli bir etken de gelişen yazılımların çoklu oturumları desteklemeye başlaması ve bir programın, bir bilgisayar üzerinden birden fazla personel tarafından kullanılmasına olanak sağlaması oldu. Kullanıcı sayısı arttıkça programların kurulu olduğu ana bilgisayarlar yetersiz kalmaya başladı. Bu durum, bu gün sunucu adıyla temsil edilen ana bilgisayarların operatör bilgisayarlarından ayrılmalarını zorunlu kıldı. Bu durum ülkemize sunucu ithal eden bir çok distribütör firma doğurdu.
Türkiye en başından bu yana teknoloji ve özellikle de elektronik ve bilgisayar alanında, Avrupa ve Amerika ülkelerini ve hatta uzak doğu ülkelerini onlarca yıl geriden takip etmiştir. Bu nedenle bu ülkeler ile aramızda her zaman bir mesafe farkı olmuştur. Anacak sevindirici olan bir konu var ki o da, geriden gelmemize rağmen Türkiye’de bu teknolojilerin yayılma hızı gelişmiş ülkelere oranla kat kat daha yüksektir. Tabi bu durumun bizleri şımartmaması ve rehavete düşürmemesi gerekir. Zira hala %100 yerli bir bilgisayar firmamız yok. %100 yerli bir bilgisayar donanım ve parça üretici firmamız yok. Türkiye’de ram, ana kart ve ya ekran kartı ve hatta en basit modemlerin bile üretilemiyor olmasının içler acısı bir durum olduğunu düşünüyorum.
1994 te www protokolünün geliştirilmesiyle birlikte internet kullanımı da artmış ve hızla yaygınlaşmıştır. Zamanla internet üzerinden web protokolü ile veri paylaşılabileceği fark edilmiş ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Sunucu tabanlı çalışmaya başlayan programlar da webde paylaşılmaya ve belli şifreli kanallar (WPN) yoluyla internet üzerinden de kullanılmaya başlandılar. Bu iş için web servisleri geliştirilmesi işi de yazılım firmalarının yeni gözdeleri konumuna yükseldi. 2000’li yılların başlarından itibaren yazılımlar özellikle web için yazılmaya başlandı. Web, oldukça esnek ve kolay yönetilebilen bir ortamdı ve bu özellikleri ile uzak ve lokasyonlarda çalışan kurum ve firmaların merkezdeki sunuculara ulaşmaları ve bu sunucular üzerindeki otomasyon sistemlerini ofisteymiş gibi kullanmalarına olanak sağlıyordu.
Belediyeler ve devlet zamanla webin bazı kamu hizmetlerini on-line olarak vatandaşa sunmakta kullanılabileceğini fark ettiler. Aynı bilinç paralel olarak yazılım firmalarına da yansıdı. Bu konuda kurumlar birbirleri ile yarışmaya başladılar. Bu yarış on-line hizmet alanında sınır olmadığını ortaya koydu.
On-line olarak ilk hizmetlerden birisi İstanbul/Kadıköy belediyesinin internet üzerinden vergi tahsilatıdır. Sorunları ve eksikleri de olsa bu, web üzerinden on-line ve etkileşimli olarak verilen ilk uygulamaydı. İlk vergi tahsilatı da o dönem CHP genel başkanı olan Deniz BAYKAL’dan basın önünde olmuştur. Bursa belediyeleri de bu alanda öncü uygulamalara imza atmışlardır. Özellikle coğrafi bilgi sistemi alanında yeterli ve sağlıklı e-hizmet verebilmek amacıyla tüm haritaların ve planların sayısallaştırılmasının ilk örnekleri buski ve bursa büyükşehir belediyesinde görülmekte. Bursa büyükşehir belediyesi, coğrafi bilgi sisteminin önündeki en büyük sorun olarak duran kadstral altlıklardaki uyumsuzluklar ve kadastral kaymaların düzeltilmesi için kadastro bölge müdürlükleri ile protokol imzalamış ve tüm Bursa’nın kadastrosunu sayısallaştırmaya koyulmuştur. Bursa’nın büyük ilçelerinden Osmangazi belediyesi de bu dönemde atılım yapmış ve Büyükşehir belediyesinin sayısallaştırma çalışmasını bitirmesini beklemeden daha çabuk sonuç almak için kadastro sayısallaştırma işini büyükşehir belediyesinden devralıp kendisi tamamlamıştır. Bursa’dan Osmangazi ve Nilüfer belediyeleri yaptıkları bu tür çalışmalar ile e-tr ödüllerine layık görülmüşlerdir. Osmangazi belediyesi kadastro sayısallaştırması ve saha envanteri çalışması (Gelir artırıcı çalışmalar) neticesinde elde ettiği ilave kazanç ile kendisine modern bir belediye hizmet binası inşa ettirmiştir.
Artık devlet bu işe el atma ihtiyacı duydu ve tüm kamu hizmetlerinin on-line olarak webden verilmesi gerekliliği genelgeler ile tüm kamu kurumlarına duyuruldu. Ancak devletin farkına vardığı daha önemli bir gerçek vardı. O da kamu kurumlarının birlikte çalışarak ve verilerini paylaşarak gerçek manada web hizmeti verebilecekleri idi. Çünkü kurumlar hizmetlerinde birbirlerine bağlıydılar ve bazı hizmetleri verebilmeleri için diğer kurumların da fraklı bir takım hizmetleri üretmiş ve kendileri ile paylaşıyor olmaları gerekiyordu. Bu paylaşım işinin de tek bir elden ve güçlü bir otorite tarafından organize edilmesine ihtiyaç vardı. Çünkü kamu geleneksel iş süreçlerine ve çalışma yöntemlerine çok bağlıydı ve bunu güçler üstü bir otorite değiştirebilirdi. Bu otorite de devletin ta kendisi idi.
Bunun farkında olan merkezi yönetim 2005 yılında 2005/20 sayılı genelge ekinde birlikte çalışabilirlik rehberini yayınladı. Bu genelge kurumları birbirleri ile veri paylaşımı konusunda zorunlu kılıyordu. Veri paylaşımı tamam da ortada bir sorun vardı. İş bu kadar kolay değildi. Bu sorun da, verilerin ve bu verilerin üretilip kullanıldığı ortamların standart olmaması idi.
Yönetim Bilgi Sistemi (MIS) alanında bu kadar çok firma bu kadar çok çeşitli MIS otomasyonları geliştirmiş iken, Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) alanında bu gelişme sağlanamamıştır. Coğrafi bilgi sistemleri alanında yazılım geliştiren birkaç firma olmasına rağmen bunların çalışmaları yönetim bilgi sistemi firmalarından oldukça geri kalmışlardır. Bu firmalar önceleri cad tabanlı mühendislik (Harita ve planlama) çizim programları üreterek işe başlamışlardır. Bu firmaların bir tanesi hariç tamamı daha GIS kelimesini dahi telaffuz edemeden kapanmak zorunda kaldılar. Onların kapanmasının da verdiği rakipsizlik ile birlikte Netcad firması adını aldığı harita/plan çizim programı ile iyi bir gelişme grafiği çizdi ve kadastro müdürlükleri ile belediyelerde tekelleşmeye başladı. Yabancı menşeli birçok güçlü rakibi olmasına rağmen Netcad, tek yerli üretim cad programı olarak Türkiye’nin tercihi oldu. 2000 li yılların başından itibaren GIS kelimesini dillendirmeye başlayan ve bu alanda yazılımını da revize eden firma yine Türkiye’nin ilk GIS yazılımının sahibi oldu. İlk ve tek yerli GIS yazılımı belediyelerde 2003 yılından sonra hızla yayılmaya başladı. 2005 yılında internetten ilk on-line imar durumu veren belediye Kartal Belediyesi oldu. Bu uygulama tüm belediyelere hızla yayıldı ve standart bir CBS uygulaması halini aldı.
Yabancı kaynaklı rakiplerinin uluslararası gücüne rağmen yerli üretim olması ve Türk halkının ihtiyaçlarına ve taleplerine göre oldukça hızlı bir şekilde kendini güncelleyebiliyor olması Netcad firmasının GIS alanında da tekelleşmesini sağladı.
GIS alanındaki bu firma açığını gören MIS firmaları bu pastadan da pay almak arzusuyla kolları sıvayıp GIS alanına da el attılar. Bazıları yabancı menşeli firmaların yazılımlarını ülkemize ithal ettiler. Çalıştıkları belediyelere bunları da teklif etmeye başladılar. Hatta bazı önde gelen MIS firmaları güçlü ekonomik yapılarının ve kalabalık müşteri sayılarının kendilerine sağladığı güç ile, çalıştıkları belediyeleri ve yeni teklif verdikleri belediyeleri GIS yazılımlarını da MIS ile birlikte almaya zorlamışlardır. Bu firmalara Sampaş ve Üniversal örnek verilebilir. Bazı MIS firmaları da kendileri GIS yazılımı geliştirme yoluna gitmişlerdir. Bunlar da müşterilerine MIS ve GIS yazılımlarını birlikte satmaya çalışmışlardır. Bu firmalara da Belsis örnek verilebilir. Üniversalin de kendi geliştirdiği bir GIS yazılımı mevcuttur.
Ben yıllarca MIS ve GIS firmalarının ayrı ayrı sektörlerden olduklarını savundum. Birbirleri ile entegrasyon haricinde çok ta alakaları olmadığını dile getirdim. Herkesin kendi işini yapması gerektiğini, enerjilerini kendi alanlarında uzmanlıklarını artırmak için harcamalarını tavsiye ettim. Bu şekilde daha verimli ve daha başarılı olabileceklerini savundum. Türkiye’de tek GIS firması Netcad olduğu için de Kartal belediyesinde GIS konusunda Netcad tarafını tuttum. Bu nedenle özellikle üniversal olmak üzere firmalar bana “Netcad’çi” lakabını yakıştırdılar. Her şeye rağmen bu savımı hala korumaktayım.
Bu gün geldiğimiz noktada MIS firmalarının, alanlarında bu kadar uzmanlaşmış ve sayıları da bu kadar fazla iken GIS alanına el atmalarını yanlış buluyorum. Bunların yerine MIS firmalarından tamamıyla bağımsız olarak sadece GIS üzerine yazılım geliştiren firmalar doğsa ve bunlar hem devlet hem de MIS firmaları tarafından desteklense güzel ülkemiz için daha hayırlı olur kanaatindeyim. MIS firmaları da yeni bir GIS yazılımı geliştirmeye çalışmak yerine piyasaya çıkan bu GIS firmaları ile çözüm ortaklığına giderek tam entegrasyon sağlasalar, hem onlar hem de yeni GIS firmaları kazançlı çıkar. Bu şekilde hem yeni istihdam kapıları açılmış olur hem de tekelleşmenin önüne geçilmiş olur. Ayrıca bu sayede yeni fikirlerin de önü açılmış olur ve bu tüm firmalar da bunlardan faydalanmış olur.
Devlet on-line olarak birlikte çalışabilirliğin önündeki engellerden biri olarak ortada duran veri standardizasyonu ihtiyacına karşılık olarak UVDF (Ulusal Veri Değişim Formatı) nı geliştirmiş ve bir genelge eşliğinde yayınlamıştır. 2007 yılında TÜİK koordinatörlüğünde yapılan bir saha çalışması ile tüm Türkiye’nin adres yapısı merkezi bir çatı altına alınmış ve UAVT (Ulusal Adres Veri Tabanı) geliştirilmiştir. Tüik daha sonra bu sistemi Nüfus işleri genel müdürlüğüne devretmiştir. TC kimlik numarası ile de entegre edilen sistem sayesinde artık her iş için her yere nüfus cüzdanı sureti ile ikametgah götürmek ve bunun için de bir günümüzü muhtarlıklara ayırmak zorunda kalmıyoruz. Bu sistemin sorunları ve eksikleri de yok değil tabii. Ama dünya teknoloji tarihindeki hangi iş veya icat ilkinde dört dörtlük olmuş ki. Hepsi bir şekilde uygulanmaya başlanmış ve hataları, eksikleri görüldükçe giderilmiştir. Bunun böyle olması neredeyse değişmez bir kanundur.
Bütün bu süreç yaşanırken Ankara’da birlikte çalışabilirliğin son noktası olarak tanımlanan e-devlet kapısı de e-dönüşüm Türkiye projesi[2] kapsamında sürdürülmekteydi. Kamu hizmetlerinin elektronik ortamda sunulacağı e-Devlet Kapısı Projesinin www.türkiye.gov.tr’nin açılışı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından aralık 2008’de gerçekleştirildi. Erdoğan, e-devletle ilgili çalışmalarda mevzuattaki engellerin kaldırılması gerektiğini belirterek,
_“Çalışmalara paralel olarak mevzuatta, bürokratik işlemlerin kağıt ortamında yürütülmesini zorunlu kılan hükümlerin de değiştirilmesi gerekiyor. Bu çerçevede hazırlıkları sürdürdüğümüz ‘Birinci e-devlet Reform Paketi’ni en kısa sürede tamamlayarak Meclis’e sevk edeceğiz” şeklinde konuştu. E devletin kullanımının artırılması için bilgisayar kullanımının da artırılması gerektiğini belirtti ve bu konuda da çalışmalar yaptıklarını anlattı. Açılış tarihinde okullara gönderdikleri bilgisayar sayısının 727000, BT sınıfı sayısının da 22280’e ulaştığını belirtti. Vatandaşların sıra beklemesinin önüne geçecek nitelikteki çalışmaların 1 yıl içinde tamamlanmasını beklediklerini kaydeden Erdoğan şöyle konuştu:
“Bütün bu projeleri e-devlet kapısı ile entegre hale getireceğiz. Hem projelerin içeriğini zenginleştireceğiz, hem de genel olarak sitenin hızla gelişmesini temin edeceğiz. Diğer taraftan çalışmalara paralel olarak mevzuatta, bürokratik işlemlerin kağıt ortamında yürütülmesini zorunlu kılan hükümlerin de değiştirilmesi gerekiyor. Bu çerçevede hazırlıkları sürdürdüğümüz ‘Birinci E-Devlet Reform Paketi’ni en kısa sürede tamamlayarak Meclis’e sevk edeceğiz. Başbakanlık nezdinde ilgili tüm birimlerin yer aldığı bir komisyon oluşturuyoruz. Bu komisyon tıpkı tasarıların AB müktesebatına uyumluluğunun gözden geçirilmesi gibi hizmetlerin bilgi toplumuna uygunluğunu kontrol edecek. Böylece bu çerçevedeki eksiklikleri bulunan kanun tasarılarının Meclis’e gitmeden eksikliklerini giderilmesini sağlamış olacağız. Bilgi çağının müreffeh ve gelişmiş Türkiye’sini hep birlikte oluşturuyoruz. Kararlı bir şekilde bu yolda devam edeceğiz. Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedefimiz var ve burada yakalayacağız. Sanayi devriminde kaldığımız gecikmeyi bilgi toplumu konusunda yaşamamalıyız. Ve bunun milletimize de yaşatmamalıyız. Bunun öncülerinden biri haline dönüşmeliyiz. Yeniliklere son derece açık olan milletimiz en büyük zenginliğimizdir. Bunun için uzmanlarımız yorulmak bilmeden çalışıyorlar.”
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise törende yaptığı konuşmada, kamu hizmetlerinin tek kapıdan etkin ve şeffaf şekilde sunulacağı proje kapsamında başlangıçta 22 pilot hizmetin verileceğini söyledi. Kamu kurumlarının elektronik hizmet konusunda istekli olmalarının projenin yaygınlığını ve başarısını önemli ölçüde etkileyeceğini belirten Yıldırım, e-Devlet Kapısı’nın açılışıyla Türkiye'nin bilgi toplumuna geçiş sürecinde önemli bir adım atıldığını savundu. Türkiye'nin bilgi toplumuna gidiş sürecinde hazırlanan 111 eylem planından önemli bir ayağının www.türkiye.gov.tr olduğunu kaydeden Yıldırım, kamu hizmetlerinin yaygınlaşması için hukuki düzenlemelerin yapılmasını şart olduğunu söyledi. Yıldırım, “Bizim kamu sistemimiz sanal ortamda hizmet vermeye uygun olmayan bir mevzuat alt yapısına sahip. Bu nedenle düzenlemeler yapılmalı. Tek bir esas belirlenmeli. Vatandaş her yerde, her işlem için TC Kimlik Numarası dışında başkaca bir ihtiyaç olmadan bilgiye erişmeli, işlemlerini yapabilmeli ve sonucu eline verilmeli. e-Devlet Kapısı'nın amacı budur” dedi. Bakan, bir yıl içinde vatandaşların en az %50’sinin sistemi kullanacağını beklediklerini ifade etti.
Bu gün e-devlet kapısından birçok hizmete ulaşılabiliyor. Vatandaşlar burada yapacakları sorgulama ve işlemler için ptt aracılığıyla tahsis edilen kendilerine özel e-devlet şifrelerini kullanıyor.
Artık e-yapılanmanın ve e-hizmetlerin önemi devlet tarafından da tam olarak anlaşılmış durumda. Her alanda büyüklükleri ve organizasyon yapıları ne olursa olsun devlet kurumları öyle ya da böyle e-devlet vizyonu doğrultusunda bir takım çalışmalar yapıyorlar. Ancak devletin şu durumda bir eksiği var. Bu ne bütçe ne de eğitimli personel eksiğidir. Bu eksik devletin irili ufaklı tüm birimlerini ve merkezi yönetimden bağımsız olan kamu kurumlarını bu vizyon çerçevesinde organize edecek bir otoritenin oluşturmamış olmasıdır. Yukarıda anlatılan sürecin başından bu yana çeşitli kurullar, komisyonlar ve konseyler şeklinde çalışma grupları oluşturulmuş olmasına karşın bu grupların pek de başarılı olamadıkları görülmektedir. Boş boş yapılan toplantılar ve mail grupları üzerinden çeteleşerek yapılan işler ile e-devlet misyonunun tamamlanamayacağı açıktır.
2005 yılında e-dönüşüm Türkiye icra kurulundan bir arkadaşla görüşme imkânı buldum. Yanımda benimle birlikte çalışan bir arkadaşım da vardı. Tanıştık ve önce biz yaptıklarımızı anlattık. Sıkıntılarımızdan ve bu sıkıntıların her belediyenin ortak sıkıntıları olduğunu, e-devlete giden yolun e-belediyelerden geçtiğini ve belediyelerin de e-belediye olabilmeleri için bu sıkıntılarından kurtulmaları gerektiğini ifade ettik. Böyle bir icra kurulu kurulmuşken bu oluşuma dâhil olmak istediğimizi tecrübe ve projelerimiz ile çalışmalarına katkıda bulunmak istediğimizi anlattık. Bu icra kurulunun çalışmaları sonucunda kurumların bu sıkıntılarından kurtulabileceğini umduğumuzu ve buna bizim de zerre kadar bir katkımız olursa bundan mutluluk duyacağımızı belirttik.
Arkadaşımız da bize icra kurulunun çalışmalarını anlattı. Daha doğrusu anlatmaya çalıştı. Çünkü ortada ciddiye alınmış bir çalışma yoktu. Kurul üyeleri bu işi asıl işlerinin yanında boş zamanlarında bir araya gelip sohbet edebilecekleri bir arkadaş cemiyeti gibi görüyorlardı. Bir mail grubu kurmuşlar ve bunun üzerinden birbirleri ile mailleşiyorlardı. Tüm bilgi paylaşımı bu şekilde idi. (Bunu kendisi söylemedi. Konuşmanın seyrinden ve anlatılanlardan kendi çıkardığım sonuçtu. Ama konuşmanın sonunda bu izlenimimin doğru olduğu ortaya çıkacaktı.) Kurul yılda ancak bir ya da iki kez toplanabiliyordu. Tabii ben gayri ihtiyari bir tepki gösterdim;
_ Yahu bu iş bu kadar basit mi? Google grup gibi bir mail grubu üzerinden mailleşerek ve yılda sadece bir-iki kez toplantı yapılarak bu iş başarılabilir mi? Siz buna inanıyor musunuz? Dedim. Arkadaşımız:
_ Bu işi bu kadar küçümseme, Çalışmalarımız bir mail grubu ile haberleşmek kadar basite indirgenemez. Şeklinde cevap verdi. Sohbetimizi bitirdik. Vedalaşırken birbirimizin kartlarını aldık. Kurul üyesi arkadaşımızın bize verdiği kartvizitte Google üzerinde oluşturulmuş bir mail grubunun mail adresi vardı. Gülümseyerek oradan ayrıldım ve yanımdaki arkadaşımla birlikte uğradığımız hayal kırıklığını konuşarak belediyemize geri döndük.
Yukarıda bahsettiğim otorite böyle bir otorite değildir. Her yönüyle işi sadece e-devlet vizyonu doğrultusunda çalışmak olan, mesaisinin tamamını bu işe harcayan ve bunun için maaş alan profesyonel, tecrübeli ve uygulamadan gelen insanların oluşturduğu vizyoner bir kadroya sahip hakikatli bir kurumdan bahsediyorum. Bu kurum tüm kamu kurumlarını birlikte çalışabilirlik kriterleri çerçevesinde bir araya getirebilmek için gerekli mevzuat darboğazlarını araştırıp ortadan kaldırılması için hükümetler iile dirsek dirseğe çalışacak ve düzenleyici mevzuatların yürürlüğe girmesini sağlayacaktır. Bu kurum gerektiğinde uç noktadaki kurumlara yaptırım dahi uygulayabilecek ve bir denetim gücüne de sahip olmalıdır. Devletin icrasının başında olan hükümetler de bu kuruma tam destek vermelidir. Ancak bu şekilde gerçek manada e-devlet olunabilir, E-devlet kapısı o zaman gerçek işlevselliğine kavuşur.
E-Dönüşüm Türkiye Projesi ile ilgili detaylar ve projenin tarihsel gelişimi “Türkiye E-Devletin Neresinde?” başlığı altında verilmiştir.