(TÜRKİYEDE GIS’İN LOKOMOTİFLERİ)
Türkiye’de 2000 li yıllarda anlam ve hız kazanan kazanan GIS çalışmaları karar vericilerimiz ve tepe yöneticilerimiz açısından 2000 yılından önce bir ütopya olarak görülmekteydi. Tabi bunda maliyetlerin yüksekliği de etkili oluyordu. Bilgisayarlaşma çok azdı ve bilgisayarla çalışanlar çok büyük firmalar olarak gösteriliyordu. Belediyelerde durum daha da vahimdi. Emlak ve çevre temizlik vergilerinin tahsil yetkisinin belediyelere devredildiği 1980’li yıllarda belediyelerde, şimdiki mali hizmetler müdürlüğü olan hesap işleri müdürlüğünün kullanımı için bir-iki firma tarafından (Bunlardan en bilineni Sampaş’tır.) geliştirilen yazılımlar kullanılıyordu. Tek işi vergi tahsilatı yapmak ve bunu raporlamak olan bu yazılımlar bir sunucu (Ana bilgisayar) üzerinden aptal terminal tabir edilen siyah ekranlı ve dos ortamında görüntü veren ekranlar ile kurulan bir network üzerinden kullanılıyordu. Yazılımlar da zaten dos ortamında işlem yapmaya izin veriyordu. Bu terminallere bilgisayar demek mümkün değil tabii. Bu şekilde çalışan sistemler belediyelerin gelişen ihtiyaçları doğrultusunda, vergi tahsil etmek ve raporlamanın dışında fonksiyonlar kazanmış olsalar bile tam bir bilgi sisteminden bahsetmek hala mümkün değildi. Bu sisteme (YÖNETİM BİLGİ SİSTEMİ (MIS)) denilmekteydi. Hala MIS’in temelinde bu sistemler vardır. Tabi etrafında bir çok sistem ve uygulama eklenmiş ve genişlemiş haldedir. 2000’li yılar ile birlikte internet ve gelişen network teknolojilerinin yaygınlaşması ile birlikte bu yapılanmalar da şekil değiştirmeye başladı. Özellikle 2000’li yılların ilk çeyreğinden sonra bir ivme gözlenmiş ve hızlı bir değişim yaşanmıştır.
Dos tabanlı siyah ekranlı uygulamalar Windows platformu üzerinde yapılandırılmaya başlanmıştır. Bu süreçte klavyeden başka bir şey kullanmayı bilmeyen sistem operatörleri mause denilen bir aletle karşılaştılar. Türkçe adını kullanmayı tercih edenler ağırlıktaydı o zamanlar. Operatörler mause ile ekranda bir objeye tıklama mantığını kavramakta epeyce zorlandılar. Bir çok işi yazı yazmadan bir tıkla yapabiliyor olmanın zevkini ve rahatlığını mause’u kullandıkça anlayıp benimsediler tabiî ki.
Bu süreçte bilgisayarlar da yaygınlaşmıştı epeyce. Mühendisler de işlerini bilgisayarda yapabilecekleri yazılımları kullanmaya başlamışlardı. Bu durum da oldukça hızlı yayıldı. 2000 yılında bilgisayarı olmayan mühendis neredeyse yoktu. Mühendislik bürolarında en azından bir bilgisayar ve bir yazıcı vardı. İnternet hala yoktu maalesef. Çünkü hala lükstü.
İnternetin de ADSL hatları ile yaygınlaşması ve ucuzlaması ile ileriki yıllarda web uygulamaları yaygınlaşmaya başlayacaktı. Ancak internete taşınacak uygulamaların en zorları mühendislik işleriydi. Hadi metin tabanlı uygulamalar taşınabiliyordu, ya grafik veriler ve uygulamalar nasıl taşınacaktı. Yazılım geliştiriciler bunu da çözmüşlerdi aslında. Yurt dışında birçok yazılım devi firma bu işi çözmüştü ve başarıyla uyguluyordu. Önceleri bu firmaların uygulamaları girdi Türkiye’ye. Ardından bu yerli firmaların çalışmaları geldi. Bu firmalar öncelikle mühendislik (CAD) programları üretmeyle işe başladılar. İlk başta birkaç firmanın adı piyasada yaygınlaştı. Ancak bir tanesi zamanla sivrildi. Hızlı bir gelişim gösterdi.
NETCAD adını taşıyan bu firma hızla yayılır ve gelişirken diğer firmalar geriledi ve piyasadan silindiler. Bunda sanırım ekonomik yetersizlikler ve ileri görüş eksikliği olan yöneticilerin de payı ağırlıktaydı. Zira netcad bir süre sonra sektördeki tek firma haline gelecek ve rekabet ortadan kalkacaktı. Öyle de oldu. Kadastro teşkilatının tamamında ve belediyelerin neredeyse tamamında Netcad kullanılmaya başlandı. Firma cad uygulaması üzerinde ürettiği sayısal grafik verileri internet ortamına taşıyan bir yazılım daha geliştirdi ve bu yönde çalışmalarını yoğunlaştırdı. Firma 2000’li yılların ortalarına doğru artık bir cad firması olmaktan ziyade bir GIS firması haline gelmişti. Bu nednele firma ticari unvanını da vizyonu doğrultusunda değiştirdi ve ULUSAL CAD VE GIS ÇÖZÜMLERİ A.Ş. adını aldı. Türkiye firmanın yeni unvanının başındaki ULUSAL kelimesinin çok faydasını gördü. Zira Türk mühendislerinin ihtiyaçları doğrultusunda gelişme gösteren cad programı çok beğeni görmüştür. Harita ve jeodezi ve fotoğrametri mühendislerinin kullanımına özel tasarlanmış bu program zamanla Türkiye’nin coğrafi bilgi sisteminin temelini oluşturacaktı. Öyle de oldu. Artı firma mühendislerden gelen talepleri çok kısa zamanda programa adapte edip yeni bir versiyon olarak piyasaya sürebiliyordu. Bu yurtdışı firmalarının yapamadığı bir şeydi. En azından Türkiye için böyle özel bir çalışma yapmaları imkânsızdı. Bu yetenek firmayı daha da tutulur hale getirdi.
Ürettiği sayısal verileri internet ortamında sunmaya yarayan WEBGIS yazılımını da geliştiren firma artık bir GIS firmasıydı. Türkiye’de ilk yerli gıs yazılımını kullanıma sunmuş ve hızlı bir yayılma göstermişti. Neredeyse tüm belediyeler artık Netcad-GIS uygulamalarını kullanıyor. Firma en son BELNET uygulaması ile bu liderliğini daha da üst seviyelere taşıdı.
Türkiyede ilk defa internetten imar durumu veren firma Kartal belediyesi ile de bu süreçte birçok ilke imza attı. İlk sayısallaştırma, ilk data akıllandırma ve sınıflandırma gibi uygulamaları kartal belediyesi ile birlikte yaptı. İnternetten yayınlanmak üzere ilk GIS uygulaması kartalda geliştirildi. Kartal belediyesi bu uygulamayı ancak 2005 te sunmaya başlayabildi. Ama sistem 2003’te internette olmasa da intranette kullanımdaydı. Sistemin internetten yayınlanmaya başlanması ile birlikte sayısal veriler kullanılarak e-imar durumu da verilmeye başlandı. Kartal belediyesinin firmayla birlikte yaptığı çalışmalar neticesinde hem ada/parsel bilgileri girilerek hem de adres bilgisi girilerek imar durumu alınabiliyordu. Bu uygulama firmanın çalıştığı tüm belediyelere yayıldı.
Kartal belediyesi özellikle 2005 ve sonrasında kent bilgi sistemi ve coğrafi bilgi sistemi alanında önemli gelişmelere imza attı. Donanım ve network altyapısını hızla geliştiren Kartal belediyesi GIS uygulamaları için Ulusal Cad Ve Gıs Çözümleri A.Ş’yi seçmişti. Sektörde kent bilgi sistemi kuran diğer lider firmalar yurt dışı menşeyli bazı programları kullanarak yarı yerli yarı yabancı kent bilgi sistemi kuruyorlardı. Bu firmalar 1980 li yıllarda vergi tahsilâtı için yola çıkmış Yönetim bilgi sistemi firmalarıydı. Onlar da hızla gelişmiş ve dev firmalar haline gelmişlerdi. Ellerinde yüzlerce belediyeyi tutuyorlardı. Hala da öyleler. Ancak aynı hızla gelişen gis sektörü pastasından da pay almak istiyorlardı. Kendi sistemleri tamamıyla kendi geliştirdikleri yazılımlardı. Ama GIS için önerdikleri yazılımlar yurt dışından distribütörlüklerini ya da bayiliklerini aldıkları yazılımlardı. Bizler (Başta ben) bu duruma karşı çıkıyorduk. Her firma kendi uzmanlık alanına giren işleri yapmalıydı. Zira 1960-1990 yılları arasında her işi yapan insanlar makbul iken 1990 dan sonra yavaş yavaş her işi yapanın vasıfsız elemanlar oldukları ve bir konuda uzmanlaşmış elemanların rağbet gördüğü bilinmekte. İnsanların bir konuda uzmanlaşmış olması ve uzmanlaştığı alanda iş görmesi muteber iken firmaların her işi yaparım demesi de bize pek mantıklı ve rantabl uygulanabilir gelmiyordu. Bana göre MIS firması MIS yapmalı ama en iyi şekilde yapmalıydı. Aynı şekilde GIS firması da sadece gis yapmalı ve en iyi şekilde yapmalıydı. Rekabeti de kendi alanlarındaki firmalar ile yapmalıydılar tabii.
Biz Kartalda MIS için farklı bir firma, GIS için farklı bir firma seçtik. GIS için Ulusal Cad’i seçmiş olmamız ve bu fikrimizde ısrar etmemiz eleştiri alıyordu. Ulusal Cad ürünlerini kullanmaktaki ısrarım nedeniyle özellikle ben, mıs firmaları tarafından NETCAD’ci olarak nitelendiriliyordum. Ancak bu düşüncemizin ne kadar doğru olduğunu Türkiyenin en iyi çalışan GIS’ine sahip olmamız ortaya koyuyordu. Bu durum hala geçerlidir.
Şahsi fikrimdir ve bunu her ortamda savunurum ki; “Ulusal Cad GIS için Türkiyeye en uygun firmadır. Zira Türkiyenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak Türk firması tarafından Türkiye’de ve Türkçe üretilmiştir.” Bu gün Esri kullanan kurumlar hangi istediklerini ne kadar sürede sistemlerine ekletebiliyorlar. Bunu veritabanı anlamında sormuyorum. Programın yetenekleri ve yapabilirliklerine yapılacak ilaveler açısından soruyorum. Cevabını kim nasıl verirse versin. Bunu en iyi ve hızlı yapan firma olarak hala Ulusal Cad’i görüyorum. Ve kurumun ve halkın menfaatleri doğrultusunda takındığım bu tutumdan dolayı Netcadcı oluyorsam, evet ben Netcadcıyım. Ayrıca 15 yıllık belediyeci olarak ve yine 15 yıllık CBS araştırmacısı olarak, teknik destek ve hizmet alabilirlik bakımından, Ulusal Cad kadar rahat hiçbir firma ile çalışmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Hiçbir firma onlar kadar yapıcı, teşvik edici ve iyi niyetli olmadı…
Bu anlamda başta Marmara ve ege bölge müdürü Ufuk BALCI ve çalışma arkadaşları olmak üzere tüm firma çalışanlarına bu özelliklerinden dolayı teşekkür ediyor ve kendilerini kutluyorum. İnşallah bu hep böyle gider ve böyle firmaların sayıları da artar.
2010 yılını yaşadığımız bu günlerde artık ne GIS ne de MIS’ten söz ediliyor. Artık e-belediye, e-devlet, e-hizmet hatta yeşil belediye, yeşil devlet, yeşil şirket gibi kavramlar konuşulmaya başlandı. Bu gelişmeler mutluluk verici gelişmeler. Evet ülkemiz dünyadaki bir çok yeniliğe onlardan çok daha sonra sahip olan bir ülke ama ne var ki, bu yeniliklere hızla ayak uyduruyoruz ve onları geçiyoruz. Milletimiz de bu kadar yenilikçi ve yetenekli aslında.
Neticede her şeyin başı eğitim. İnsanlarımıza bu kadar yenilikçi ve bu kadar yetenekli olduklarını da öğretmek gerekiyor. Dünyadaki gelişmeleri daha yakından takip edip ülkemize taşımak ve bu gelişmelere katkıda da bulunabilmek için devletin de daha fazla destek ve teşvikine ihtiyaç var. Evet Kartal belediyesi be Ulusal Cad firması e-belediye uygulamalarında lokomotif olmuşlardır ama her lokomotife vagonlar da gerekir. Vagonları olmayan lokomotife tren denmez maalesef.
Son zamanlarda ve özellikle de 2005 te yayınlanan 2005/20 sayılı birlikte çalışabilirlik genelgesinden sonra devlette bu konuda hızlı ve ümit verici gelişmeler göstermiştir. Bu gelişmeler her ne kadar ümit verici olsa da yetersizdir ve devamını bekliyoruz. Bütçe yetersizliği, mevzuatın engellemeleri ve eğitim yetersizliği gibi nedenlerle yerel kurumların çalışmaları çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Bu aşamada devletin elinin ağırlığına ihtiyaç vardır.