GIS UZMANLARI BULUŞMA YERİNE HOŞGELDİNİZ.

GIS UZMANLARI BULUŞMA YERİNE HOŞ GELDİNİZ.
Bu blog ile; 1995 yılından bu yana yaptığım çalışmalardan elde ettiğim know-how'u tüm gis kurucuları ve yöneticileri ile paylaşmak ve ülkemizde oluşan kavram karmaşalarına tecrübelerime dayanarak açıklık getirmek ve ortadan kaldırmak istiyorum. GIS ya da kent bilgi sistemi kurmanın ve sonuçta bir kenti akıllandırmanın sanıldığı kadar basit olmadığını, yapılan hatalar ve doğruları ile birlikte ortaya koymaya çalışıyorum. Hepinizi bu çabaya katkı sağlamaya davet ediyorum.
Sonuçta kenti kablolu ya da kablosuz bir network ile kapsamanın akıllı kent için yeterli olmadığını, elektrik, gaz, su, kanalizasyon v.b altyapılar ile trafik, ulaşım, sağlık, enerji, istihdam yönetimi, afet kurtarma ve erken uyarı sistemleri, eğitim, güvenlik v.b. unsurların da akıllandırılması ve entegre çalışmaları gerekir. Makro düzeyde geleceğe yönelik tehditler, ihtiyaçlar ve bunlara karşı alınacak tedbirlerin planlanması da unutulmamalı tabi...
tsunami etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tsunami etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2011 Cuma

8,9’LUK JAPONYA DEPREMi ÜZERİNE

8,9’LUK JAPONYA DEPREMi ÜZERİNE

         Japonya tarihinin en büyük felaketiyle karşılaştı. 8.9 şiddetinde bir deprem ve ardından 10 metreyi bulan dev dalgalara sebep olan tsunami…
            Depremle yatıp depremle kalkan Japonlar, depreme öyle hazırlıklılar ve öyle soğukkanlılar ki, 8,9’luk depremde dahi soğukkanlı ve sakin görüntüleriyle dikkat çektiler. Düşmesin diye masasının üzerindeki monitörü tutan adamın ve markette raflardaki ürünlerin dökülmesini önlemeye çalışan market çalışanı kadınların görüntülerine hep beraber şaşırdık.
Depremden sonra da soğukkanlılıklarını koruyan ve kurallara harfiyen uyan Japonlar bu disiplinleri ile de takdir topladılar.
            Japonya da yapılar o kadar iyi ve dayanıklı yapılmışlardı ki, depremde bir tane bile bina yıkılmadığı haberlerde öne çıkan sözler oldu. Ancak Japonya en büyük darbeyi tsunamiden aldı. O bölgelerde oluşan tsunamilerin hızlarının ilk oluştukları andan sonra okyanusta saatte 700-800 km’lere ulaştığı bilinmekte. Aynı dalgalar karaya ulaştıklarında hızları epeyce azalıyor ama yine de 70-80 km. ve yükseklikleri de 10 metre civarında oluyor. Bu bile bir felaket oluşturmak için yeterlidir aslında.
Evet, işte japonyayı felaket alanına çeviren de bu dev dalgalardı. Depremin zarar veremediği japonyayı bu dev dalgalar yıkmıştı. Havaalanı bir iç denize döndü. Denizin üzeri araba mezarlığına döndü. Evler, arabalar, denize sürüklendi. Sürüklenmeyenler de milyonlarca ton çamurun içine gömüldü. Gemiler karaya çıktı. Otoyolların ortalarında küçük teknelere rastlamak hiçte zor değil. 5000 den fazla ölü ve onbinlerce kayıp var. Belki bunların çoğu bulunamayacaklar. Okyanusa sürüklenmiş olma ihtimalleri çok yüksek…
            Japonya bunlarla uğraşırken aslında daha büyük ve sadece Japonya ile de sınırlı kalmayıp tüm dünyayı etkileyebilecek bir felaketle karşı karşıya olduğunu fark etti. Nükleer santrallerden birine denizden soğutma suyu taşıyan kanallar hasar görmüştü. Yakıt çubukları yeteri kadar soğutulamıyordu. Ardı ardına patlamalar meydana geldi. Yeni bir Çernobil faciası kapımızdaydı.
            Tüm dünyaya yardım çağrısında bulunan japonyaya yardım etmek tüm ülkelerin boynunun borcudur. O santraldeki bir felaket sadece Japonyanın değil başta Amerika birleşik devletleri, Çin ve japonyayı çevreleyen diğer ülkeler olmak üzere tüm dünyayı etkileyecektir. Türkiye 36 kişilik bir yardım heyeti ile üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Diğer ülkeleri de göreve ve yardıma biz çağırıyoruz. Haydi Amerika, Haydi Rusya, Almanya, İngiltere… Haydi, nükleer santral tecrübeli devletler. Yarın bir gün sisin de başınıza böyle bir felaket gelebilir…
            Gelelim vaziyetin Türkiye için ne anlam ifade ettiğine.
            Türkiye’de bu kadar büyük bir deprem olma olasılığı çok düşük. Hele hele de böyle büyük tsunamiler oluşturacak depremler hiç olmaz. (Detaylı bilgi için http://azmigun.blogspot.com/2010/11/istanbul-anadolu-yakasinda-depremden.html)
Ama bu bizi rehavete düşürmemelidir. Çünkü bizim binalarımız Japonyanın binaları kadar sağlam değil. Onda biri kadar bile sağlam değil. 8.9’luk depremde Japonyada bir tane bina yıkılmadı ama Türkiye’de 7 şiddetindeki bir depremde bile İstanbul yerle bir olabilir. Japonya’da binaları yıkan ve binlerce insanın canını alan deprem değil Tsunami oldu. Türkiye’de ise deprem kat kat daha fazla can alabilir. Bundan bir ders çıkarmak ve binalarımızı hızla dönüştürmek gerekiyor. Kentsel dönüşümün önemi burada ortaya çıkıyor. Devletin ve belediyelerin bu konuda vatandaşları bilinçlendirecek eğitsel kampanyalar başlatması gerekiyor. Hiç vaktimiz yok. Sırf siyasi olarak taraftar toplamak ve oy kaygısıyla kentsel dönüşüm projelerine karşı durmak kimin yararına…
            İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Vatandaş yeteri kadar bilinçlendirilir ve çeşitli kolaylıklar ve avantajlar sağlanarak teşvik edilebilir. Uygun şartlarda ekonomik destekler de sağlanabilir. Uluslar arası fonlardan kaynakta sağlanabilir.
Bu iş devlete düşüyor. İktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasilerimizi ve tüm devlet organlarımızı ve özellikle de altyapı hizmetiyle görevli genel müdürlüklerimizi bu konuda göreve çağırıyorum. Hatta bir vatandaş olarak vekillerimi bu konuya duyarlı olmakla görevlendiriyor, bunu emrediyorum. Beyler! Konu bu kadar ciddi…
            Bir diğer konu da Türkiye’de yapılacak olan Nükleer santrallerdir. Diğer ülkelerde daha önceden yapılmış santraller iyi incelenmelidir. Yapılmış olan hatalar iyi değerlendirilmelidir. Eksikleri, kusurları iyi müşahede edilmelidir. Milyar dolarları yatırıp, hepsinden önemlisi de insanlarımızı sağlığından edip PARDON diyecek lüksümüz yok bizim. Vatandaş olarak bizim de yok, vekillerimizin hiç yok…
            Söylenecek o kadar çok şey var ki, bu satırları yazarken aklımdan geçenlere yetişemiyorum. Yaptığınız o kadar hata, atladığınız o kadar büyük riskler var ki, nutkum tutuluyor. Her geçen gün okuryazar oranının artmasıyla övünsekde maalesef halkımız hala cahil olabilir. Daha da önemlisi, geçim sıkıntısından, çoluğunun çocuğunun rızkını kazanma çabasından bu konulara kulak kabartmaya vakit ayıramayabilir. Bu da vekillerimizin ve vatanın en değerli zenginliklerini üç kuruşa satmış olanların hatasıdır. Bedelini bir gün fazlasıyla ödeyeceklerdir. Ama şimdi görev başında olan vekillerimiz, kamu yöneticilerimiz, valilerimiz, belediye başkanlarımız… Sizlerin bu hatalardan ders alıp bunları tekrarlamaktan kaçınmalısınız. Peygamber efendimizin sevgisine ve muhabbetine, Yüce Allahın da iltifatına mashar olmuş bu millete bunları yapmak hiç te akıl karı değildir. Bu milletim her bir ferdinin 20 parmağı birden yakanızdadır bilesiniz.
            İşte bu bilinçle göreve çağırdığım vekillerimize tekrar sesleniyorum.
Sizler halkımızı bilinçlendirin, destekleyin, bir an önce deprem kuşağındaki kentlerimizden başlayarak binalarımızı dönüştürelim.
Termik santraller memlekete ve sağlığımıza zarar veriyor derken nükleer santraller kurmaya kalkıyoruz. Elbette kuralım. Tekniğin ve bilimin nimetlerinden faydalanmak halkımın da hakkıdır. Ancak siz vekillerimiz ve onların görevlendirdiği kişiler, uzmanlar teknolojiyi iyi inceleyerek hatasız birer projeyle hatasız iş çıkarmak zorundasınız. Yaptırdığınız işi iyi denetlemek ve kontrol etmek bu işin başıdır.  Bu yolda Muaffak olmak için de öncelikle denetim ve kontrol mekanizmalarını iyi kurmanız gerekir. Yoksa muvaffakiyet hayal olur…

Ey alemleri bir “OL” emriyle yoktan yaradan Allahım. Bu bilinçle Türk milletine hizmet etmeyi kendine görev bilen vekillerimizi ve kamu görevlilerimizi koru ve onları muvaffak kıl. Milletimizin sırtından kesesini doldurma ve yandaşlarını kalkındırma gayreti güdenleri de helak eyle. Başımızdan def eyle. Amin.



15 Kasım 2010 Pazartesi

İSTANBUL ANADOLU YAKASINDA DEPREMDEN KORKMUYORUM!

UYDU GÖRÜNTÜSÜNDEN KUZEY ANADOLU FAY HATTI ANALİZİ
           2002 yılında elde edilen ve NİC inşaat'ın yıllık takviminde yayınlanan aşağıdaki uydu fotoğrafı önemli bir gerçeği ortaya koyuyor. Görüntü Marmaranın deniz dibi jeolojik yapısını göstermektedir.

             Bu uydu fotoğrafında marmara denizinin dibi, dahası deniz tabanındaki jeolojik çatlaklar (Fay hatları) incelenmiştir. Resimde kuzey okunun hemen gerisinde, dip tarafında ve Çınarcık basenine inen uçurumun üzerindeki düzlüğün ortasında adaları görmektesiniz. Bu adalar istanbulun şirin ve doğa harikası ADALAR ilçesinin adalarıdır. Bu adaların, ortasında bulunduğu düzlük ise marmara denizinin suları ile dolu olan ve adaların etrafını çevreleyen deniz kısmıdır. Bu adalardan sonra kuzey okuna doğru daha yüksek dağlar görünmekte. Onlar ise Kartal ilçesidir. Yüksek kesimleri yakacık tepesini en yüksekler ise AYDOS ORMANLARInın bulunduğu AYDOS TEPESİdir.
            Adalar ilçesinin adalarının fotoğrafta görülen yüksekliği gözlle deniz seviyesinin üztünde kalan yükseklik değil deniz tabanından itibaren yüksekliğidir. Tabi bu yükseklin deniz seviyesi üzerinde gözle görülen yüksekliğin en az iki katından daha fazladır. Bunu adaların deniz tabanından itibarenki yüksekliklerini gözünüzde canlandırın diye söyledim.
            Şimdi bir de adalardan itibaren Marmara denizinin ortasına (Çınarcık basenine) doğru gelin ve adalardan az sonra oluşan ve dibinde çınarcık baseninin bulunduğu uçuruma bakın. Ucurumun üstü ile adalar arasındaki mesafeyi, Adalar ile kartal sahili arasındaki mesafe ile karşılaştırın. Adalar-kartal sahili arasının, adalar-Çınarcık baseni uçurumu arasındaki mesafenin iki katından daha fazla olduğunu göreceksiniz.
            Ayrıca; Adaların ve aydos tepesinin yükseklikleri ile Çınarcık baseni uçurumunun derinliğini bir karşılaştırın. Bu çukurluğun derinliğinin, adaların 5-6 katı, aydos tepesinin de yaklaşık 1,5 katı kadar olduğunu göreceksiniz. Aydos tepesi 550 rakımlı bir tepedir. Bilindiği gibi rakım deniz seviyesinden itibaren olan yüksekliktir. Bunun bir de deniz seviyesi altında olan kısmı var elbet. Bunu ihmal etmiş bile olsak çınarcık baseni uçurumunun 1,5-2 km. kadar bir derinliğe sahip olduğunu tahmin etmek zor olmayacaktır.
            1999 depreminde kırılan ve büyük İstanbul depremini üreteceği belirtilen fay hattının Çınarcık baseni olarak gösterilen yerdeki fay hattı olduğunu hatırlayalım. Ayrıca Kara deniz, Marmara denizi ve Ak denizin de jeolojik çağlarda 10 şiddetinden kat kat daha şiddetli büyük depremlerin bu denizlerin bulunduğu yerlerdeki kara parçalarını çökertmesi sonucu oluşan çokurluklara okyanus sularının dolmasıyla oluştuğunu da biliyoruz. (En azından bilim adamlarının tahminleri bu yönde)
            Şimdi bu iki bilgiyi yorumlayıp kıyaslayalım. Mesafe ve yüksekliklerin kıyaslamasını yapmıştık zaten. Çınarcık baseni uçurumunu oluşturan kaya kütlesi öyle büyük ve öyle sağlam imiş ki, koca koca denizler oluşturacak kadar büyük depremler bile bu kaya kütlesini kıramamış. Kaldıki İstanbulda beklenen depremin beklenen büyüklüğü 7 ile 10 arasıdır. Yalova depremi de 7.4 şiddetindeydi. Bu şiddetler Türkiyeyi çevreleyen denizlerin oluşmasına sebep olan depremlerin şiddetlerinin yanına bile yaklaşamaz.
            Bu durumda pendik, Kartal ve Maltepe ilçelerinde ve hatta İstanbul anadolu yakasının tamamında, depremden çok ta korkmamak gerektiği sanırım anlaşılmıştır.
Peki, hiç mi korkmayacağız? Mışıl mışıl uyuyacakmıyız? Elbetteki hayır. Yapılarımızı sağlam yapmak ve sağlam yere yapmak alabileceğimiz en önemli tedbirdir. Bir kere inşaatlarımızı deprem yönetmeliğine göre projelendirmeli ve buna göre malzemeler ile inşa etmeliyiz. Peki, "...sağlam yere yapmak..." derken ne demek istedin? derseniz izah edeyim. İstanbulun anadolu yakası güveenli bölge derken geneli kastediyoruz. Sonuçta aralarda ve özellikle tepe ve yamaçların aralarında alivyon dolgu alanlar mevcut. Bu alanlar yumuşak zeminleri oluşturmakta.


              Yukarıdaki grafikte, deprem dalgalarının yayılırken sert zeminlere geldiğinde şiddetini kaybettiğini ama bu sert zeminden  çıkıp tekrar bir yumuşak zemine geldiğinde şiddetini tekrar artırdığını açıkça görmekteyiz. Bu yüzden evlerimizi münkün olduğu kadar kayalık zeminlere (Tepeler ve yamaçlar da her zaman sağlam ve kayalık olmayabilirler) yapmalıyız. Zayıf ve gevşek zeminlere yapı yapmak zorunda isek, bunun da mühendislikte çözümleri var elbette. Kazıklı temel gibi. Ama bu tip extern çözümlerin pahalı olduğunu da unutmamak gerekir. Yapılmış binalarımızın da bir an önce güçlendirilmesi gerekiyor. Bu önlemler alındıktan sonra burada depremden çok ta korkmaya gerek yok.
Elbetteki Yüce Allah'ın takdir ettiği vakit gelmiş ise ve de ölüm şeklimiz deprem olarak yazılmış ise bundan kaçış yoktur. Bu konu yazımın konusu dışındadır.
               TSUNAMİDEN DE KORKMAYIN!
              Deprem anında tsunami oluşması her yerde görülebilecek bir olay değildir. Depremlerin sonucunda tsunami oluşturan etken depremlerin oluş şekilleri ve deprem bölgesindeki kayaçların yapılarıdır. Yakın zamanlarda deprem olupta tsunami yaşanan bölgeler ile ülkemiz arasında farklılıklar vardır.

             
               Yukarıdaki şekil tsunami oluşumuna elverişli bir yapıdaki kayaçları gösteren bir çizimdir. Bu çizimi izaha geçmeden önce depremin oluş şekillerine de bakmak lazım. Birisi Yukarıdaki gibi kayaçların olduğu bölgelerde kayaçları yatayda hareket ettiren depremler, diğeri ise kayaçların düşey yönde hareket ettiği depremlerdir. Birinde kaya kütleleri yatay olarak birbirleri üzerine geçmektedir. Diğerinde ise kaya kütleleri altlarının boşalmasından dolayı çökmektedir.
               Konumuz, yatay hareketle oluşan debremlerdir. Bu depremlerin oluşabilmesi için buna elverişli kayaç zeminler gereklidir. Başka yerlerde böyle depremler oluşmazlar. Şekil incelenecek olursa A ve B tipi iki kaya kütlesinin varlığı görülür. Bu kayaçlar deprem sırasında birbirlerine doğru hareket ederler. Deprem deniz içinde oluyorsa birbiri üzerinde kayan kayaçlar hareketleri sırasında deniz suyuna bir kuvvet uygular. Bu kuvvetin etkisiyle deniz suyu kayaçların tersine doğru hareket eder. Bu durumda genellikle deniz suyunda önce bir çekilme görülür. Bu kısa süreli çeklime aslında tsunaminin tek ve en önemli habercisidir. Çekilen deniz suyu bir süre sonra fizik kanunları gereği çekildiği alanı doldurmak üzere hızla geriye doğru hareket eder. (GEL-GİT benzeri bir hareket) Bu hızla karaya doğru hücum eden deniz suyu dev dalgalar oluşmasına sebep olur ve bu da doğal olarak deniz kenarlarında dalga büyüklüklerine bağlı olarak sel baskınlarına sebep olur. Dalgalar ne kadar büyükse o kadar içerilere etki edebilir.
Ülkemizin %90'ını oluşturan yarımada ve etrafını çevreleyen denizlerin altında yukarıdaki şekilde gösterilen tipte kayaçlar yoktur. Bu nedenle ülkemizde böyle büyük tsunamiler oluşturacak depremler beklemek doğru olmaz. Tabiki deprek kıyıya yakın yerlerde oluyorsa (1999 depremi gibi) deniz suyunda bir hareketlenme olması normaldir.
Bloğumda Haziran 2010'da yazdığım KARTAL BELEDİYESİNDE GIS ÜZERİNDEN YAPILMIŞ OLAN BAZI ANALİZLER VE TEMATİK HARİTA ÖRNEKLERİ başlıklı yazımda Kartal ilçesi için 10 büyüklüğündeki bir depremin oluşturabileceği tsunami smilasyonunun sonuç görüntülerini bulabilirsiniz. Olmazya, hadi olursa diye yaptığım bu analizde Kartal ilçesinini hangi dalga boyunda nerelerinin su altında kalacağı görülmektedir.




Azmi GÜN